28 Ocak 2008 Pazartesi

Bozkurtların ölümü

Bozkurtların Ölümü” Atsız Hoca’nın efsanevi romanının adıdır. Çuluk Kağan Beyölmüş yerine Kara Kağan Bey geçmiştir.

Kara Kağan’ın kötü yönetimi Göktürk devletini büyük bir yıkıma sürükler. Yıkım ani değildir, aksine yavaş yavaş gelir.

Göktürkler Kağanlarına güvenlerini yitirirler.

Göktürk Beyleri Çinli karısının elinde oyuncak olan Kağanlarına olan saygılarını yitirirler.

Herkes felaketin gelmekte olduğunu görür ancak felaket sanki kaçınılmaz ve durdurulmazdır. Türk tarihinin en büyük kahramanlarından olan efsane Göktürk prensi Kürşad’ın çabaları da durduramaz Göktürk İmparatorluğunun çöküşünü.

Sonra, Çin hakimiyetinde esaret altında geçen yıllar başlar.

Nihayet on sene sonra Kürşad’ın önderliğinde Türk tarihinin en büyük kahramanları arasında yer alan 40 Göktürk soylusu Çin sarayını basarak Çin imparatorunu kaçırmak isterler.

İmparator geceleri kılık değiştirerek başkent sokaklarında dolaşmaktadır. Ancak, o gece müthiş bir yağmur yağar ve içlerinden birisi buluşma yerine gecikir. Kürşat ve Göktürk soylularının yüreğine bir şüphe düşer. Acaba gelmeyen yoldaşları kendilerine ihanet mi etmiştir? Bu şüphe ile derhal o gece Çin sarayına baskın yapıp imparatoru sarayından kaçırmaya karar verirler. Sarayı basarlar.

Başaramazlar ve Çin sarayından fırtınalı bir havada kaçarlar. Çin ordusu onları Vey ırmağının kıyısında yakalar ve hepsi öldürülür.

En sona kalan Kürşad’dır. O da atının üzerinde ölür. Bozkurtların Ölümüdür bu.

Bozkurtların Ölümü’nü okuyup da Kürşad’ın yanında Vey ırmağı kıyısında kılıç sallamak için her şeye razı olmayacak Türk genci yok gibidir. Bozkurtların Ölümü birkaç neslin yüreğini ve düşüncelerini derinden etkilemiştir.

Ancak, Bozkurtların Ölümü sadece Çin Sarayı içinde başlayan ve Vey ırmağı kıyısında devam eden müthiş çatışmada gerçekleşmemiştir. Bozkurtların Ölümü bir sürecin sonucudur. Vey Irmağı kıyısında verilen büyük mücadele ancak bu ölümün son ve büyük sonucudur.

Bugünlerde Bozkurtlar Anadolu topraklarında tekrar ölmektedirler. Üstelik bu ölümde Vey Irmağı kıyısında son ve büyük bir direnişi verecek yiğit Türk soyluları da ortada görünmemektedir.

Katılacak bir grup yiğit yok ortada.

Kenarında savaşıyla bir Vey ırmağı ve savaşacak bir avuç yiğit çıkaramayan Türk milliyetçileri, Türk milletinin bağımsız ve güçlü yaşama ülküsünün savaşçıları manevi bir ölümü yaşıyorlar.

Büyük bir kırgınlık, umutsuzluk, dağınıklık ve gelecekle ilgili umutsuzluk bütün bir Anadolu’yu, her yaştan Bozkurtların yüreğini kaplamış görünüyor.

1965’den 1980’e ve 1980 sonrasında sabırla ve inatla 1999’a kadar mücadele etmiş olan her kesin tükendiği noktada içindeki büyük Türkiye ve bağımsız Türk Dünyası ülküsünden tekrar güç üreten Türk milliyetçileri bu sefer manevi bir ölümü yaşıyorlar.

Hemen hemen bütün Türk milliyetçileri geleceğin Türkiye için hiç iyi gelişmeler vaat etmediğinin bilincinde görünüyor.

Pencereden baktığımızda karşı apartmanın beşinci katının penceresinden aşağıya bir çocuğun düşmesini seyrederken duyduğumuz çaresizlik ve acı ile Türk milliyetçileri de Türkiye’nin pencereden aşağı düştüğünü görüyorlar.
Büyük bir acı çektikleri muhakkak ama hiç kimse bu gidişi durdurmak için ruhunun derinliklerinde istek ve heyecan duymuyor.

Duyarsızlık, vurdum duymazlık çok yaygın.

Hiç yorum yok: